MAKALE

Geştalt Terapi Yaklaşımında Direncin Ele Alınışı

Yrd. Doç. Dr. Çiğdem KUDİAKİ

Direnç en genel anlamıyla kişinin ne yapılması gerektiğini bildiği halde yapmamasıdır. Örneğin ders çalışmak yerine bilgisayarda oyun oynuyorsanız ya da spor yapmak istediğiniz halde sürekli erteliyorsanız direnç gösteriyorsunuz demektir. Direncin ortaya çıkabilmesi için, kişinin spor yapma, ders çalışma, kendisine daha fazla zaman ayırmak isteme gibi belirli bir hedefinin olması gerekir. Bunların gerçekleşmesini engelleyen her tür kişisel engel, direnç olarak adlandırılmaktadır.

Genellikle yeterince iradeli ve mantıklı olduğumuzda istersek değişebileceğimiz ya da yeni ve faydalı alışkanlıkları edinerek değişimin mümkün olduğu yönünde genel geçer görüşler bulunmaktadır. Eğer bu görüşler doğru ise pek çok kişinin değişmek istediği ve gayret gösterdiği halde değişemediği durumların nasıl açıklanacağı psikoterapi ekollerinin temel çalışma alanlarını oluşturmaktadır. Kişilerin isteklerine ulaşmak istedikleri halde hala aynı şeyleri yaparak bir yerde kendilerine zarar vermeye devam ettikleri durumların açıklanmasının karmaşıklığı, direncin genel geçer açıklamalarla anlaşılamayacağını ortaya koymuştur.

Tüm psikoterapilerin ortak amacı, değişimdir. Psikoterapi yaklaşımlarının değişime giden yolda ortaya çıkan bu kavrama farklı açıklamalar ve farklı vurgular yapmış olmalarına karşın, ortaklaştıkları nokta direnç gösterdiği için kişiyi yargılamamaları, tersine direncin kişi için taşıdığı anlamı işlevi araştırmaya yönelmiş olmalarıdır. Örneğin psikanaliz yaklaşımı direnci, “kişiliği tehdit eden dürtülere karşı geliştirilmiş savunmalar” olarak tanımlayarak, serbest çağrışım ve rüya analizi sırasındaki yorumlarla direnci ele almaktadır. Bilişsel-davranışçı yaklaşım ise teröpotik çalışmayı engelleyen duygu, düşünce ve davranışları direnç olarak adlandırarak, direnci çarpıtılmış şema ve bilişlerin ürünü olarak görmekte ve çarpıtılmış düşüncelerin işlevsel düşüncelerle değiştirilmesi ile değişimi amaçlamaktadır.

Geştalt yaklaşımı da diğer ekollere benzer şekilde, direncin savunma olduğu görüşünde olsa da, direnci ele alış biçimiyle diğer yaklaşımlardan önemli ölçüde ayrılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, kişinin yararlı hatta gerekli gibi görünen davranışları yapmamasının temelinde dışarıdan görünmese bile diğer ihtiyaçları yer almaktadır.

Direncin anlamı, ne amaçla ortaya çıktığı, kişiyi nelerden ve nasıl koruduğu, hangi ihtiyaçlara dayandığı anlaşılmadan ve bunlarla ilgili çalışmalar yapılmadan direncin ortadan kaldırılması, değişimin kısa süreli olmasına ve etkililiğinin azaltmsına yol açmaktadır. Geştalt yaklaşımına göre terapi sırasında direnç olarak ortaya çıkan durumun geçmişte yapılan “yaratıcı uyum”dan kaynaklandığına inanılmaktadır.

Hepimiz istek ve ihtiyaçlarımızı çevrenin koşulları dikkate alarak birbirine uydurabilmek için gerekli donanıma sahip olarak dünyaya geliriz. Yaratıcı uyum yapan bir kişi, hem kendi istek ve ihtiyaçlarının hem de çevresel koşulların farkındadır ve her ikisini de birbirine uydurabilmek için çeşitli yollar yaratarak alternatifler üretir.

Her insan mevcut koşullar altında kendisi için en iyi “uyum”u yaratmaya çalışır ve bu uyum kişiye özeldir. Büyüme sürecinde içinde bulunduğumuz fiziksel ve psikolojik tehditlerle nasıl başa çıktığımızın bir göstergesi olan yaratıcı uyum, aynı koşullarda yaşasalar bile farklı çocukların farklı davranmalarına yol açabilir. Örneğin ailesi tarafından sık sık sözlü ya da fiziksel tacize uğrayan bir çocuğun anne babasından uzak durması o koşullarda kendisini koruması için yaratıcı uyum olarak ortaya çıkarken, aynı evde yaşayan kardeşlerden biri de dürtüsel davranarak yaratıcı uyum yapmayı seçebilir.

Bununla birlikte yaratıcı uyumu işlevsiz kılan nokta, çocuğun yetişkin döneminde de herkesten uzak durması ya da dürtüsel davranması, dolayısıyla yapılan yaratıcı uyumun sürekli tekrarının iyi bir çözüm olmamasıdır. Ancak unutulmaması gereken, kişinin her ne yaparsa yapsın, mevcut koşullar altında elinden gelenin en iyisini yaptığıdır.

Danışanların çoğu bir zamanlar yaratıcı uyum göstergesi olan ama zaman içinde sabitleşen ve tekrarlayan davranış kalıpları ile ilgili sorunlar yaşadıkları için terapiye başvururlar. Danışanlar bunu sıklıkla “ben ne yapıyorum da ilişkilerim iyi gitmiyor, bilmiyorum” şeklinde ifade ederler. Ne yaptıklarının farkında olmadıkları için neyi değiştirmeleri gerektiğine de karar veremezler. Bunun yerine geçmişte kendilerini güvende hissettikleri ve koruyabildikleri aynı davranış örüntülerini devam ettirirler. Çevrenin farklı önerileri olsa bile bildikleri şekilde davranmaya devam ederek tıkanıp kalırlar. Aslında yapılması gereken, değişen çevresel koşullara göre yeni yaratıcı uyum yolları geliştirmektir, ama kişi değişime direnç göstermektedir.